6 Mart 2012 Salı

tesadüfen



havanın soğukluğu ciğerlerime işliyordu dakikalardır.yere düşen her bir yağmur damlasının yer yüzüne yaydığı o senkronik sese kaptırmıştım kendimi beklerken. düşünüyordum. konuşuyordum. yürüyordum. bağırıyordum. susuyordum. gülüyordum. ağlıyordum. kavga ediyordum. ölüyordum. yaşıyordum.izliyordum..
otobüsün tavanıyla uzaktaki lambanın oluşturduğu algı düzeneğine dalmış yağmurun düşüşünü izliyor; sessiz, bir o kadar da huzursuz şekilde. kaç dakikadır orada, neden bir önceki otobüse binmemiş, niye soğukta bu kadar bekliyor, kendi bile bilmiyor artık, unutmuş vaziyette hepsini. aklımda öyle düşünceler peydah oluyord ki, farkındalığını sorgulayabilecek durumda değil. bir kadının yanaştığını hissediyorum, hafif kımıldıyor. yüzüme bakıyor kadın. otobüsün saatini soruyor, cevap veriyorum. ellerimi cebimden çıkartıp sırt çantamın ön gözünü açıyorum, müzik çalarımı çıkarıyorum. kulaklarını bir garip yapmışlar bunun, dış dünyayla tüm alakanı kesiyorsun. dışardan ses ulaşmadığı gibi, müziği de dışarıya vermiyor. hep istediğim gibi ama bu da kulağıma basınç yapıyor hem de sol kulaklık oturmuyor kulağıma. zaten hep kulaklıklarla kavga etmiştirim. muhakkak bir şekilde bana yamukluğunu yapmışlardır. işte, bir tane insanoğlu daha. ağzı hareket ediyor, sesler çıktı sanırım ses tellerinden. yüzüme bakıyor, muhtemelen saati sordu. duymadım, cevap da vermiyorum bu yüzden. hala bakıyor. yüzünü çevirdi. sıranın sonuna geçti, neler düşündü acaba benim için. bencil? duyarsız? umursamaz? ya da terbiyesiz?


bir kız yanaşıyor yanında otobüs durağının camına yapıştırılmış hareket tarifesine bakmak için,okul bitimi eve dönüyor muhtemelen. genç bir kız, 20 yaşlarında belkide görmemiş, çok güzel. ipek gibi saçları ,kaşları çok keskin. dudaklarına ruj yerine bal sürmüş gibi adeta.gözleri temas halinde insanın ruhunu eritiyor.fazla acelesi yok gibi, anlaşılıyor. iki de arkadaşı var yanında, mahalledendir belki de çocukluk arkadaşları.veya bir zamanların ötekileridir belki.  sıraya geçmiyorlar, önde, kenarda gülerek birşeyler anlatıyorlar birbirlerine.sonunda vedalaşıyor galiba. sırada bir sürü insan var, dikkatini çekiyor. dikkatimi çekiyor. sıranın en önüne geçiyor. otobüse en önden biniyor. izliyorum;
birden bire heycanlanıyorum. kan basıncım çok hızlı nüksediyor,damarlarım genişliyor adeta. göz bebeklerim küçülüyor.aynı oranda baktığım o kız daha güzelleşiyor yaklaştıkça.o an hiçbirşey düşünmeden sadece bakmak istiyorum.yanına gidip konuşmak. konuşamasam da izlemek o ufak saniyeler hatta saliselerin bile dakikalar,saatler kadar uzun  olmasını istiyorum..


yanına yaklaşıyorum omuzuna dokunmamla bana dönmesi çok ani oluyor.


+selaa....m
-selam
+affedersiniz sizi birisine çok benzettim. o yüzden gelip şey,pardon çok özür dilerim.
(ama bu nasıl olabilir aynı ona benziyordu,evet emindim.aynısı gibiydi o gözler.. hayır mümkün olamaz böyle birşey)
-sorun değil. insanlar birbirine benzeyebilir. o yüzden özür dilemenize gerek yok.
+......
+....
-bu kadar şaşkın ve şoke olduğunuza göre değerli birisi olmalı
+....
-......
-özür dilerim yanlış birşey söyledim galiba
+hayır. tüm yanlışlık bende.uzun zamandır görmediğim,çok sevdiğim bir arkadaşıma benzettim.o yüzdendir bu şaşkınlığım. ona o kadar çok benziyorsunuz ki. şu an sizi seyrediyorum galiba.
-hiç sorun değil.
+..nnnneyse tekrar kusura bakmayın. size iyi günler.
+(hayır o kadarda benzemiyordun belki de, sadece biraz andırıyordun. hem senin tırnaklarında yenmiş.
burnunda çok büyük.hatta kibar da değilsin. ses tonun bile çok itici.mimiklerin de. sus konuşma daha lütfen cevap verme, o sesini duymak istemiyorum. şimdi burdan uzaklaşıyorum.indikten sonra tekrar dönüp bakmak gerekicek sana, sakın kapılar kapandığında göz teması da  kurma benimle.)


nerde inmiştim?burası neresi? umrumda bile değildi. sadece uzaklaşmak istedim hızlı adımlarla.




müzik çalarda black çalıyor.


kapşonu çıkartıyor, koşma gereksinimi hissediyor. koşmalıyım. insanların içinden kaçmalıyım. sinirlerimi bozuyor bu düzen, insanların bu kabullenmişliği, bu sinir bozucu ezikliği kabullenmişliği, midemi bulandırıyor. sabah uyan, giyin, evden çık, insanların içine karış. otur işini gör, akşam olsun. kalabalığa karış, evine dön. makine miyim ben? nefesim kesiliyor. ne zamandır koşmuyorum, bacaklarım bana küsmüş. birazdan bi kramp girerse hiç şaşırmam. biraz daha koşarsam nefes alamayacağım, sanırım dalağım şişti. bana bakıyorlar.. ne bakıyorsunuz diye bağırasım var, ne bakıyorsunuz diye haykırasım. hiç mi bunalan insan görmediniz? hiç mi daralmadın sen güzel insan kardeşim niye bakıyorsun bana öyle? sen sen, niye korna çalıyorsun arabanın içinden? hiç mi kaldırıma park etmedin de yolunu kapatıyorum diye bana kornanla çemkiriyorsun? bi araba sahibi oldun diye asfaltları sana mı zimmetlediler? sen çok mu anlayışlısın sanki? kalkıp koşmalıyım, kaçmalıyım, uzaklaşmalıyım, kurtulmalıyım, atmalıyım üzerimdeki ağırlığı. kulaklarımda biriken milyarlarca insanın sesinden kurtulmalıyım, zihnimi temizlemeliyim. kaçmalıyım, kaçmalı.


telefonu çalıyor bu esnada, daldığı yerden sıçrıyor yeniden. arkadaşı arıyor. konuşuyorlar, yine birşeyler istiyor galiba.bir istek tortusu var konuşmalarında. yardım istiyor ondan, yardım ediyor. otobüsün kalkmasına 2 dakika var. kuyruk uzadıkça uzuyor. beklemek. işte insana giydirilen en sıkıcı elbise. kolları sarkıyor üst bölümün, boynuna ağırlık olarak biniyor. paçaları dolanıyor ayağına. yürüyemiyor. bekliyor, bekliyor. otobüsün saati geliyor, şöför gelmiyor. beklemek zorunda mıyız şöförü biz? bir sürü insanı bekletme hakkı var mı onun? hem saati gelmiş yok ortalıkta. ben niye bu kadar sorumsuz olamıyorum, hiç anlayamıyorum kendimi. insanlara ne demeli ya da. hepsi suspus olmuş, şöförün keyfini bekliyorlar. şöför gelicek de, kapıyı açıcak da o kadar insan binecek. ölme eşşeğim ölme. karşıda hareket amirliği var gidip şikayet etmezsem ben de.


- kardeşim nerede bu otobüsün şöförü? hareket saati geldi, geçiyor!
- hangi hattın şöförü gelmedi?
- şu karşıdaki işte baksana önünde koyun sürüsü gibi insanlar bekliyor
- o hattın bu saati iptal beyfendi, bi sonraki otobüsle gidebilceksiniz ancak
- ne demek iptal, madem iptal oradaki tarifede niye duruyor saati? dalga mı geçiyorsunuz insanlarla?
- unutulmuştur yoksa güncellendi tüm listeler niye dalga geçelim
- nasıl unutulmuştur yahu, böyle düşüncesizlik mi olur? nasıl bi sorumsuzluktur bu!
- bağırmanıza gerek yok bi sonraki seferle gidersiniz olur biter
- yok ya çocuk mu teselli ediyorsun kardeşim, böyle saçmalık mı olur, bu kadar insanı soğukta yağmurda bekletiyorsunuz bi de pişkin pişkin bi sonraki seferle gidersin diyorsun, terbiyesizlik bu yaptığınız
- ne yapalım kardeşim şöför mü doğuruyoruz burada yok işte şöför
- sen ne işe yarıyorsun burada, boş boş oturacağına bi işe yararsın işte burada boşuna oksijen tüketiyorsun
- çıkartma beni dışarı terbiyesiz herif söylediğin lafa bak..
-(keşke, keşke ama keşke ordan çıkıp o isteğimi  gerçekleştirebilsen  )


şöför geliyor, kapıyı açıyor. daldığı yerden yine arkasındaki kızın dokunuşuyla sıçrıyor. otobüse doğru atıyor adımını, hareket amirliğine bakıyor. özür diliyor yine içinden. gidiyor, en sevdiği koltuğa oturuyor.
ne çok olay yaşamıştı kısa bir süre içinde. hala şoktaydı belkide. aklı karışık,bütün duygular birbirinin içine geçmiş kör bir düğüm oluşturmuştu yüreğinde.biraz hüzünlü,biraz sevinçli,derken bir anda gamzesinde ki ıslaklığı fark etti. asla bilemezdi, belki gözünden gelmişti,belki de gökyüzünden..


müzik çalarında  ayışığı sonatı, mikhail pletnev çalıyor. başka kimse gibi değil çok başka çalıyor bu adam.yüksek sesle dinleme gereksinimi hissetti... tutuyor bu kez kendini. başını cama yaslıyor.ve otobüs hareket ediyor.




http://www.youtube.com/watch?v=_f1Mgw8xloE
























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder