9 Mart 2012 Cuma

çocukluk...


toprağı suyla karıştırıp çamur yaptığımız zamanlar vardı bizim. neşemiz çamura, çamur neşemize karışırdı.
burnumuza kadar bulaştırıp o çamuru, sefkatli ellerden fark edip silmesini beklerdik.
velettik kısacası.


bilyelerimiz vardı.
misket büyüklüğünde bir heyecan gelip otururdu böğrümüze her yeni parlayanını gördüğümüzde.


dizlerimizde yaralarımız vardı. itişmekten, kakışmaktan, top peşinde koşmaktan. 


hıçkıra hıçkıra ağlayabilme özgürlüğümüz vardı.


elim sende oyunumuz vardı. 
ki ellerimiz hep hoşlandığımız küçük kızda kalırdı.


devamlı birileri ne yapmamız gerektiğini söylerdi.
''otur, sus, gel, uyu, ye...''
velettik yani kısacası.
kısacık şirin veletlerdik.


ne oldu sonra?
hatırlayan var mı?


bazen birileri öldü. büyüdük.
bazen aşık olduk. büyüdük.
bazen aşık olduğumuz öldü. büyüdük.
aşık olduğumuz bizi öldürdü bazen. daha çok büyüdük.
hep birinci olmaya çalışırken olamadık çoğu zaman.
her istediğimiz olmadı. istemekten vazgeçmedik hiçbir zaman.
hayal kurmayı bilyelerimize hapsettik.
çamur attılar saflığımıza.
kaldı izi.
büyüdük.


içimizdeki çocuğu aldırdık.
her yer kan revan...


ah! yirmili yaşlar...
farkındalık, cahillikten daha korkutucudur.
hep daha çok farkında, hep daha çok özümseyerek ilerlemeye çalışırız.
büyürüz kısacası.
bir daha da kısalmayız.


arada göz kırpar o çocuk içinizden.
ben o anlarda bilyemi çıkarırım hemen cebimden, avcumun içinde sıkar, sarılırım ona.


arada göz kırpar o çocuk içinizden.
sarılın ona!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder