27 Nisan 2012 Cuma


kararımı sabah gözlerimi açtığımda vermiştim, vermiş olabilir miydim, uykunun kesilmeye yakın, kokuların, terin ve yorgandan gelen aldatıcı sıcaklığın soğumaya yüz tuttuğu o arada..?


sahilde yürürken aklımda o sabahki yanılgım vardı. onun fotoğrafını çekip bakmak isterdim, yüzlerde donan o ifadeyi bir yerlerde saklamak, çok tanıdık gelen bu duyguya ‘yanılgı’nın dışında bir isim vermek isterdim.


sabahın en erken saatinde çatıdan sarkan sıra sıra sarkıtlar var, onların altından geçiyorum ısrarla, babaannemin tembihlerinden çıkarttığım yegane ders ‘çiçeklere basma’ olunca, bu tehlikeli patika bir şekilde iyi hissettiriyor, bir şekilde eve girmek istemeyen çocuk gibi, sevindiriyor beni.


bu eve ilk girdiğimde düşündüğüm şey ne kadar çok ayna olduğuydu, bahçeden eve girmek emek ister, yıllar sonra çocukluğumun geçtiği bahçeden, gençliğimin geçtiği eve girince farkettim bunu ben, aynalarda kendimi görmeye başlayınca, kendimi görmenin ne kadar önemli olduğunu düşünmeye başlayınca ve babamın, amcamın ömrünün geçtiği bu evde unutulmuş anıları ayna köşelerinde farkedince, bahçeye atasım geldi kendimi gerisin geri, ama mümkün müydü bir kere açılınca yara, ‘tuz bas’ derdi babaannem, kapanmayacağını bile bile.


kararımı sabah gözlerimi açtığımda vermiştim, başucumda çocukluğumdan kalma bir fotoğraf, karanlık yüzler, bu evi satmam gerektiğini söyleyen bir ses vardı o sabah, rüyanın hemen ertesinde, bir yanılgı…


bahçe kapısının çevresi çepeçevre kasımpatıları, bu bir bahçıvanın bilinçli dokunuşları, o bu evin dışında tek oda bir evin içinde mutlu mesut yaşadı, evin çocuklarının çiçeklerden daha mutsuz bir yaşantı geçirdiklerinden habersiz, kasımpatılar yerli yerinde, kim bilir kaç kasım geçmiş, evin çocukları bu bir karış toprağı çoktan unutmuş, ben şimdi aynalarda hangi yüzleri görmeye alışmalıyım, hangi aynaları kırmalı, hangilerini örtmeliyim, bahçeden eve girdim gireli bunu düşünürüm.


geçmişin böyle bir cilvesi var, unutmak istediğin anlar aklına gelince yaşadığını hissediyorsun, unutmak istediğin anlara dönmek istediğin bir başka an geliyor, aslında elinde olsa onu da unutmak isterdin.


bahçenin demirleri boyanmış, kenarlarında eski gazete sayfaları, rüzgar onları yırtıyor, uzaklaştırıyor bahçeden, rüzgarı ve yırtılan gazeteri takip ediyorum gün boyu, içimde dışarıya çıkmak isteyen bir ses, benim arka odalara saklanan içimdeki çocuk, hurçlara tıkılmış, bodrumlara saklanmış evin önceki nesil çocukları, onların gül dikeninin kanattığı parmakları, izleri ve kuma çalan aynaları…


aynada bahçeyi görüyorum; kendimi, babamı, amcamı, onun beyaz bir çarşaf gibi ellerimizden kayıp giden kız kardeşini göreceğime, iri dikenli bir gülü, yerde çürümeye yüz tutmuş erikleri, duvara yaslanmış bir kazmayı, bir küreği görüyorum, örtülerde havaya karışan tozlar var, cesetlerin küf tutmuş etleri bunlar, ölmeyen cesetler, beni yaşatan nefesim.


bir yanılgı bu. bunu anlamam için belkide bu rüyadan uyanmam lazımdı, şimdi biliyorum, bir yanılgı bu, aynalar çerçevelenmiş bir resim gibi hep aynı imgeyi gösteriyor, bu imgenin pencere pervazından bahçeyi izliyorum, gülü, erikleri, kazmayı, küreği.
..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder