30 Eylül 2012 Pazar


uyuyamaz insan erkenden yatsa, yorgun, bitkin ve kirlenmiş olsa da bazen uyuyamaz. kafasından geçen yıldızları, hayatına düşen meteorları toplamaya çalışır. içer ıslak-kuru ne bulduysa içer. unutmak basit fiziksel bir işlem olsa keşke. kimyasal uyarıcı ve uyuşturucu her madde daha da baskılar düşünceleri. güleceğin varsa daha çok güler, ağlayacağın varsa daha çok ağlarsın. dayanacağın varsa daha fazla dayanamazsın. birkaç cümle kurulur, bozulur, kurulur, silinir, kurulur, unutulur.

unutmak güzel şeydir. hiç olmamış gibi yola devam etmek harikulade. kaza yapan bir araçtan çıkıp yanındakini kurtarmaya çalışan çaresiz bir adam gibi çırpınırsın günü gelince. her taraf kan, her taraf kir, her taraf ölüm kokar sessizlik içerisinde. kaza geliyorum der ve o çarpışmadan önce defalarca uyarır seni zaman. benzin bitmiş, fren kilitlenmiş, akü boşalmış, lastik patlamış. yine de gider duvara çarparsın o arabayı. hatırlarsın yaralıyken bütünüyle hayatını. unutmaksa ne güzeldir; kurtarmaya çalıştığın her ne varsa kazayı kolayca unutur. bakarsın bambaşka otobanlarda hız yapıyor insanlar.

deniz kenarına bağlı yalnızlıkları çözmek gerek vakti gelince. başka limanlar bulup, o güvensiz limanların fırtınalarında batmalarına izin vermek gerek. sen yine bildiğin gibi dönersin uykusuzluğuna...

18 Eylül 2012 Salı

hoş geldiniz yağmurlar
yıkanacak çok şey birikti yine
.
.

13 Eylül 2012 Perşembe

http://www.youtube.com/watch?v=pURwCjdM_Tw

yaşamarayış



yaşamadım ben bugünü,

dünü de yaşamadım gerçi. o zaman anlamı ne yarını da yaşamanın; ya da yaşamaya çalışmanın? insanı insan yapan ne var bende olmayan? her şey tamam gibi görünüyor değil mi? neden diye sorması kolay sizin için çok. değer ya da değmez. ama insan olabilmem için bir şey eksik bende. yaşam gücü diyorum ben buna. yaşama gücüm yok diyorum. uzaktan davulun sesi ne kadar hoş değil mi? yaşama gücü yokmuşmuş... yok ama gerçekten. insanlar bir amaç uğruna yaşarlar, öyle değil mi? bilinç üstlerinde olması gerekmez illa bu amacın. çoğu amaçsız gibi görünen insanların bile amacı, aslında genlerinden gelen üreme iç güdüsüdür, soyunu devam ettirebilme güdüsü, ardından gelenlere bir şeyler bırakabilme güdüsü ya da karnını doyurabilmektir, nefes alabilmek ya da her ne boksa işte... ama bir şekilde yaşamak, yaşayabilmek refleks olmuş insanlarda. hayatta kalma güdüsü bu. sırf dünya bir şekilde var olabilsin diye. insanların dünyası... adı her ne olursa olsun: bir şekilde genlerinden gelen bir yaşama amacı ve getirisi olan yaşama gücü vardır insanlar için. peki ya biz? yani biz demekle günümüz insanını kastediyorum. mağara adamı değiliz ki artık karnımız doyunca pek olalım, şen olalım. sikişmek ya da eğlenmek mi sizce hayatın anlamı ya da amacı?. sanırım ben kendi hayatım açısından bunları amaçlamadığımı fark ettim belki de. en azından bana yetmiyor artık. yani yukarıda yazdıklarım elbet şükretmek için yeterli sebepler. ama belki ben daha fazlasını istedim. var bir sebebim bunların bana yetmemesi için. çünkü ben bu zaman için imkansızı istedim belki de. mutlu olmak istedim. sadece mutlu olabilmek istedim. çok çalıştım bu kısa ömrüm boyunca. çok çabaladım. hatta bir keresinde mutlu bile olmayı başardım. hayatımda ilk ve son kez. ilk kez deniz görmüş çocuk gibi sevindim.hiç unutmam, unutamam, hayat buymuş be dedim. gerçekten güzel günlerdi. gerçekten mutluluğun ne olduğunu gördüğüm günlerdi o günler. kısa sürdüler ama. hayatın bonusuydu sanırım bana. karşılıklı aşk bahşedilmişti, bir ömür boyu mutluluk tabelası gibiydi benim için. hiç düşünmedim açıkçası o tabelaya doğru saparken. güzel asfalt bir yol gibiydi hayatın patikaları arasında. tam gaz mutluluğa giden yoldu benim için aşk; karşılıklı aşk...nereden bilebilirdim ki yolun sonunun karanlıklara çıktığını. nereden bilebilirdim ki gırtlağıma kadar çamura saplanacağımı? nereden bilebilirdim ki o yoldan bir daha geri dönüş olmadığını? söyleyin bana lütfen? kim hayatının en verimli ve güzel yıllarında ölmek ister ki? yani en azından sonunun böyle olacağını bilseydim, hiç tanımak istemezdim,hiç güldüğünü görmek istemezdim,gözlerine bakmak istemezdim doğrudan. hiç aşık olmazdım inanın bana. uzak dururdum, ama sonucunda mutlu olurdum küçük, zavallı hayatımda. peki siz? gerçekten mutluluğu bir kere görseydiniz ve tekrar elde edemeseydiniz? küçük şeylerden çıkardığınız mutluluklar yeter miydi size? bir bardak sıcak çay mesela kış günü, ya da bir arkadaş gülümsemesi yeter miydi size? baharda açan çiçekler? ya bir bardak şarap? ya bi nefes cigara? gözünüz kör olsaydı benim gibi; daha doğrusu gerçek mutluluktan başka bir şeyi görmüyor olsaydı, yeter miydi size bunlar? beni aç gözlülükle suçlayabilirsiniz bunun yüzünden. evet suçluyum o zaman ben. hem de kendimi öldürmek suçundan. suçluyum çünkü aç gözlüyüm. suçluyum çünkü hayatta bilmediğim eksik şeyler var.  yeni bir yüzle bir pazar sabahı hiç bilmediğin bir yerde el ele yürümek, doğum günü pastalarımdaki mumların hepsini bir seferde üfleyerek söndürebilmek, dostlarım, babam, arkadaşlarım, o güzel şarkılar, meyli geceler, sevişmeler, gülüşmeler, öpüşmeler, tebessümler, dokunuşlar, evim, uzun sokaklar da sallanarak yürümek, aşklar, sevgiler ya da sevilenler, hayattaki güzel olan her şey ya da belki hiç bir şey; yetmedi bana. yetmedi işte...

kendimi suçlu buldum,evet:kim bilir belkide evrendeki en kötü insanı ben olduğumdan
kendimi suçlu buldum,evet: hergün daha çok kendimi affetmeye çalışmaktan
kendimi suçlu buldum, evet: aç gözlülük sonucu hayatı kendime yettirememekten...
kendimi suçlu buldum, evet: kendimi öldürmeye teşebbüsten.

9 Eylül 2012 Pazar


uzun zaman önce,
çok uzun zaman oldu, hatta çok zaman öldü.bir gün ama öyle bildiğiniz sıradan bir gün değil, çok sıcak bir gün  de değil,yolda yürürken herkes mutlu,birazdan yağacak yağmurdan hiç kimsenin haberi yok.
belli etmeden bende mutluymusum gibi yürüyorum.bitsin istiyorum ama ne yolum bitiyor,ne mutsuzluğum, ne umutsuzluğum,ne çaresizliğim. birazdan tanışacağım o güzel kızdan bile haberim yok.
kulaklığımda bi müzik çalıyor hatırlar gibiyim. http://www.youtube.com/watch?v=LfqpGT3_X7U
ben yürüyorum işte,hiçbirşeyden habersiz ufak tefekte sorunlarım var ama o günden sonra bütün dertlerim bitecek ve tek derdim o olacak.tabi ki bundan da haberim yok.onun da yok.varacağım noktaya geliyorum,o güzel kızla tanışıyorum.
öyle bir an ki,ruhumun bedenimden ayrıldığını hissettiğim o an, kelimelerle anlatamadığım o an,kalbimin dışarı cıkmak istermişcesine attığı o anı unutamıyorum...
o kadar çok uzun zaman olmuş ki,
hergün o kadar çok hissediyorum ki çaresizliğin sabah gözlerimi açar açmaz ruhumda bitirdiği yarışı,geçen her saniye de acımın içinde yerini hiç değiştirmeden kalışını, o kadar bıktım ki artık nasılsın? sorusuna karşın aynı yalanı söylemekten.
hak etmedim ben bunları-
kim bilir bu dünya da  bu cümleyi kaç milyon insan kuruyordur.
hak ettim ya da etmedim,canımı yaktılar,acı cektim,öğrendim haketmesemde acı çekmeyi,iyi bir insan sayılmam belki.. ama o kadar kötü birisi de değilim...
insan hakketiğini yaşıyor bir yerde,ve ben bunu hak ettiğimi biliyorum.

:(


öyle derindi ki gözlerin
uçurumlar birikti dilimde
ne olursun kirpiklerini eğme
tutunacak başka dalı yok düş
ler
i
min

5 Eylül 2012 Çarşamba


öyle ki bir yaşamı bir kelimenin sırtına yükleyip de geleceğe uğurluyanlar'ı tanırım ben. geleceğe uğurlayıp da ardından bir damla gözyaşı dökmeyenler. planlarını ve hayallerini bu  kelimenin sırtına yükleyip de dizlerine keskin kılıçlarla vuranlar bilirim ben.

bilirim ben çoğu şeyi. en çok da kendi cesaretsizliklerini belkilere bindirenleri. en çok da ruhlarının üryanlıklarını belkilerle giydirenleri. bilirim ben her şeyi.
düz yazıyla şiir de yazarım istersem.bilirim işte.

en çok da tek umudu gelecek olan hayat acemilerinin yaşam kaynaklarının bu kelime ile vücut buluşunu. bu kelimenin kutsal emir gibi ağızlarında sakız oluşunu. çiğnenişini. çiğnenip de yutuluşunu. ve kusuluşunu.
bilirim işte ben. her şeyi. ve herkesi.

ilk önce dumanı gözüken kelimeler bilirim. sonra bacası sonra  sonra da gövdesi.  ve en nihayetinde tüm varlığı hissedilen her şeyi.
dünya yuvarlaktır deyip de giyotine giden dahi halt etmiştir. ben, "her şey yuvarlaktır" diye bağırırım. duyan olmaz. anlayan ise asla.

tezimi ispatlayacak argümanım olmaz. çünkü; ilk önce bedeni kaybolmaz dumanını gördüklerimin. daha sonra bacası, en nihayetinde dumanı kaybolmaz bin bir zorlukla bulduklarımın.
bir anda kendisi kaybolur benim her şeyimin. ya da her şey benim. farketmez.

öylece bakarım ben. kendi kesinliklerimin keskinliği ruhumu keserken belkilere bindirilmiş umutlar, hayaller ve planların ardından ağıt yakarım. yedi kurban eşliğinde oğlu olup da askere gönderdiği ilk günden şehit haberini alan bir ananın acısı birikir içerimde. boş kalan bir beşiğin yoksunluğu, boş kalan bir göğsün mutsuzluğu kaplar ruhumu.

öylece izlerim uzaktan. dokunacak, tadacak, dilimle hissedebileceğim hiçbir şey kalmaz.

geleceğin sırtına bindirilip de gelecekten gelmesi beklenen hiçbir şey gelmez. ben, kendi hayatımın hızlı treninde geçmişe koşarım. belkilerden medet ummadan. geleceğin sırtına binmeden. bugünle sevişirim. kesinliklerle tıraş ederim sakallarımı. zihnimi tamamlarla, olurlarla açarım. iki ucu körelmiş belkilerle değil.

ah bir bilsen ne çok isterdim uyandı(rıldı)ğım bir rüyaya devam edebilmeyi.


3 Eylül 2012 Pazartesi

bu arada yazılarımı okuyan insanlar da varmış. beğendiğini dile getirdiğin için sana özellikle teşekkür ederim bilgeciğim.


2 Eylül 2012 Pazar

seç, dedim kendime: dönüp dolaşıp aynı yere gelmek mi? aynı yerde dönüp dolaşmak mı? ve mutlu muyum, diye sordum, her birimizin günde yüz kere sorduğu gibi.. ve hemen karşılaştırmalara girdim her seferinde, savunma mekanizmalarımı aşırı tüketmek istercesine.. soru işaretlerine hadlerini bildirmek gibi bir derdim varmışcasına.. ve hep yalnızmışcasına.. sonra yorgun olduğumu, çok yorgun olduğumu fark ettim, akşam eve geldiğimde.. koltuğa oturamadan, beş ay önce aldığım albümü, beş ay 1 gün olmasına karşın hala dinleyememişim, şöyle rahat rahat bir yandan çayımı içerken, bir yandan da kitabımı okurken dinleyemeyecektim bir süre daha.... ve her birimizin günde yüz kez yaşadığı hesaplaşmayı yaşadım.. sevgi saygı hesaplaşmasını?? "o beni seviyor mu" dan çok, ben kimi kandırıyorum, "onu seviyor muyum"u yaşadım.. "ben" yok.. ya da hep "ben" var.. onu bilemem.. tek şey umuyorum, herkes aşağı yukarı aynı şeyleri minumumda hissediyor.. ve bu durumda mutlaka evrende, farklı bir zaman diliminde de olsa, bir kez de olsa, tek "ben" oluyor..


Az önce uyandığım yatak ve her sabah
En güzel yeridir bilirim dünyanın
şu sönmeye yüz tutan soba
şu bayatlamış cay
şu izmarit kokusu
Demirbaşlarıdır bilirim yalnızlığın
şu odanın orta yerindeki gölge
Her gün biraz daha sola kayar
Her gün herşey biraz daha sola kayar
Bilirim mart biraz kayar nisan gelir
insan biraz kayar acı yerleşir
Acı biraz kayar alışkanlık yinelenir
Yinelenir ve durur her şey
Bilirim öyle ya da böyle doğar güneş
Müslüman adları verilir ve inanılır da
Tanrıyı çok sonra sevecek çocuklara
Sonra akşamüstlerini sahiplenir
Bıyıklarında uyurgezer yaratıkları
Besleyen çirkin adamlar
Çok sevişirler sinemalarda
Tenha kafelerde yenikapıda
Sevişmek demirbaşıdır bilirim yalnızlığın
Ölu adamların giysilerinde
aralık kalışında bir kapının
Yün yorganların dikişlerinde
Balık pazarlarında ve köşebaşlarında
özellikle isyanın ve umudun kol gezdigı
Köşebaşlarında
Yormadan kendi haline bırakıp
Kederi ve kadınları
şiirler yazacağım
Bilirim sevişmek kadar
Şiir de demirbaşıdır yalnızlığın.